Sektörden alınan son haberlere göre;
Hacettepe Üniversitesi Çevre Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülen Güllü:
“Termik santraller, fosil yakıtların yakılması, çimento, petro-kimya tesisleri, madencilik faaliyetleri, ulaşım, yanlış tarımsal uygulamalar, atık yönetiminin doğru yapılmaması, inşaat çalışmaları benzeri faktörler hava kirliliğine yol açan etmenler arasında yer alıyor”
Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Çevre Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülen Güllü, hava kirliliğiyle mücadelede atılacak en kritik adımın fosil yakıtları terk etmek olduğunu belirterek, “Tarımda kontrollü gübre kullanımı, anız yakımının önüne geçilmesi, hayata geçirilen politikaların takip edilmesi ve vatandaşların bilinçlendirilmesi de önem arz ediyor.” aktardı.
Birleşmiş Milletlerin (BM) hava kalitesini iyileştirmeye dönük çalışmaları teşvik etmek ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla 2019’da aldığı kararla her sene 7 Eylül, “Mavi Gökyüzü İçin Uluslararası Temiz Hava Günü” olarak kutlanıyor.
Mavi Gökyüzü İçin Uluslararası Temiz Hava Günü’nün teması bu sene “hava adına yarış” olarak belirlendi.
Prof. Dr. Gülen Güllü, AA muhabirine, gaz, partikül yahut sıvı bileşiklerin insan ve çevre sağlığı üzerinde etki edecek boyuta ulaşmasının hava kirliliği olarak tanımlandığını belirtti.
Havadaki moleküllerin birçoğunun ölçülebilir olduğunu ve belirli seviyelere ulaştıklarında havanın temiz ya da kirli olduğunu gösterdiğini işaret eden Güllü, partikül madde denilen havadaki katı parçacıkların çaplarına göre PM2,5 ve PM10 şeklinde sınıflandırıldığını kaydetti. Güllü 2,5 mikronun altındaki ince partiküllerin PM2,5, 10 mikronun altındaki partiküllerin ise PM10 olarak tanımlandığını ifade etti.
Güllü, ufak partiküllerin akciğerin derin kısımlarına inerek dolaşım sistemine ulaşabildiğini ve damar rahatsızlıklarına yol açabildiğini belirterek, “Havada 30 mikrondan 100 mikrona kadar partikül görebiliyoruz ama 10 mikron bizim soluyabildiğimiz partikül seviyesi. Burnumuzdaki kılcal tüyler ve oradaki mukus yapı 10 mikronun altındaki parçacıkların vücudumuza girmesine sebep oluyor. O yüzden toplam partiküllere bakmak yerine 10 mikron seviyesinin ne kadar olduğuna bakıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Havada gaz formunda bulunan kükürt dioksit, azot dioksit, karbon monoksit ve ozon benzeri kirleticilerin insan sağlığını tehdit ettiğini vurgulayan Güllü, ozonun astım benzeri sağlık problemlerine ve bitkilerin yapraklarına zarar vererek bitkisel kayıplara yol açabildiğini aktardı.
Güllü, orman yangını ve toz bulutu benzeri doğal nedenlerin yanı sıra hava kirliliğinin dev kısmının insan kaynaklı olduğuna dikkati çekerek, termik santraller, fosil yakıtların yakılması, çimento, petro-kimya tesisleri, madencilik faaliyetleri, ulaşım, yanlış tarımsal uygulamalar, atık yönetiminin doğru yapılmaması, inşaat çalışmaları benzeri faktörlerin hava kirliliğine yol açan etmenler arasında bulunduğunu kaydetti.
– Hava kirliliği sebebiyle her sene 8,1 milyon erken ölüm yaşanıyor
Küresel Çapta Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, hava kirliliğinin, insanların ölüm nedenleri arasında ikinci sırada olduğunu anımsatan Güllü, “Özellikle biyokütle yakımından iç ortamda kaynaklanan hava kirliliği oldukça ciddi oranda problem yaratabiliyor. DSÖ, küresel çapta nüfusunun yüzde 99’unun yine kendi kılavuz değerlerinin üzerinde kirlilik soluduğunu söylüyor. Bu da her sene 8,1 milyon insanın erken ölümüne sebep oluyor.” diye konuştu.
Güllü, dünyanın en kirli havasının, ısınma sistemlerinin en kötü olduğu Hindistan, Pakistan, Bangladeş benzeri yerlerde olduğunu hatırlatarak, Delhi, Lahor, Dakka benzeri kentlerde DSÖ’nün belirlediği sınır değerlerin kat kat üstünde hava kalitesi seviyelerinin gözlemlendiğini aktardı.
Kuzey Avrupa ülkelerinde nemli ve bitki örtüsünün toprağı kapladığı ekosisteme sahip olmasının dev bir avantaj olduğuna dikkati çeken Güllü, Güney Asya ülkelerinin kurak ve tozlu iklime sahip olmasının hava kirliliği üzerinde etkili olduğunu anlattı.
– Hava koşulları hava kirliliğini etkiliyor
Güllü, Çin’in ciddi önlemler almasına rağmen hava kalitesi bakımından kötü durumda bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Orada yüksek nem seviyesi mevcut, oldukça doğal ama yüksek nem partikül oluşumunu hızlandırıyor ve ışığın yer seviyesine ulaşmasına engel oluyor. Havanın kalitesini düşürüyor. Afrika, hızlı kentleşme, düşük kaliteli yakıt yakılması, kontrolsüz sanayi sebebiyle yoğun kirlilik yaşayan yerlerden. Avrupa aslında oldukça dev ölçüde çözdü. Emisyonlarını oldukça ciddi azaltmış ve oldukça kirli emisyon yayan sanayiyi kendi bölgelerinden uzaklaştırmış durumda. Hava kalitesi oldukça daha iyi. Yine de trafiğin yoğun olduğu Londra ve Paris benzeri yerlerde risk söz konusu.”
Hava kirliliğiyle mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Güllü, “Hava kirliliğiyle mücadelede atılacak en kritik adımın fosil yakıtları terk etmek. Ayrıca, tarımda kontrollü gübre kullanımı, anız yakımının önüne geçilmesi, hayata geçirilen politikaların takip edilmesi ve vatandaşların bilinçlendirilmesi de önem arz ediyor.” aktardı.
Güllü, hava kirliliği sebebiyle, başka hastalıkları bulunan yaşlılar ile bebek ve çocukların en fazla risk altında olan gruplar olduğunu sözlerine ekledi.
– PM2,5 yoğunluğunun en yüksek olduğu ülke Çad
Hava kalitesi teknoloji şirketi IQAir tarafınca 138 ülke, bölge ve toprak parçasındaki 8 bin 954 şehirden elde edilen PM2,5 hava kalitesi verilerini içeren 2024 Küresel Çapta Hava Kalitesi Raporu, ülkelerdeki hava kirliliği boyutunu gözler önüne seriyor.
Rapora göre, PM2,5 yoğunluğunun en yüksek olduğu ülkeler arasında ilk sırada metreküp başına 91,8 mikrogram ile Çad yer alıyor. Çad’ı, 78 mikrogram ile Bangladeş, 73,7 mikrogram ile Pakistan, 58,2 mikrogram ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve 50,6 mikrogram ile Hindistan takip ediyor. Ülkemiz, 15,3 mikrogram ile listenin 67. sırasında yer alıyor.
Küresel Çapta Meteoroloji Örgütüne (WMO) göre ise 2003–2024 referans dönemi boyunca PM2,5 anomalileri incelendiğinde, 2024’te Kanada’nın kuzeyi, Amazon, Sibirya ve Orta Afrika’da biyokütle yanmalarıyla ilişkili artışlar yaşandı.
Kuzey Hindistan’da, insan kaynaklı kirlilik ve biyokütle yanmalarının görüldüğü bölgelerde PM2,5 seviyeleri yükseldi. Sahra Çölü’nden kuzeybatı Afrika üzerinden Atlantik Okyanusu’na taşınan çöl tozu sebebiyle PM2,5 konsantrasyonlarında yükseliş kaydedildi. Doğu Çin’de, insan kaynaklı emisyonların azalmasıyla PM2,5 seviyelerinde azalış ve kuzeydoğu Afrika’da da toz emisyonlarına bağlı azalma etkili oldu.