Ekonomi ve iş dünyasında yaşanan son olaylar şöyle;
“Eğer acil önlem alınmazsa, Ülkemiz 2050’ye kadar su fakiri ülke olma riskiyle karşı karşıya, yeraltı suları tükeniyor, sulak alanlar kayboluyor. İç Anadolu benzeri bölgeler çölleşme tehlikesiyle yüz yüze”
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Konya Ovası’nda toprak neminin kritik seviyelere düştüğünü, buğday ve mısır verimlerini olumsuz etkilediğini belirterek, “Önlem alınmazsa 2050’ye kadar Ülkemiz su fakiri bir ülke olacak ve İç Anadolu çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.” aktardı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) verilerine göre ülke genelinde şiddetli yahut olağanüstü kuraklık etkileri görülmeye sürüyor.
SPI haritalarına göre, Ağustos 2025 itibarıyla Ülkemiz’nin yarısından fazlası oldukça şiddetli ve olağanüstü kurak kategorilerinde yer aldı. Son 6 aylık Mart-Ağustos 2025 verilerinde ise sadece Doğu Karadeniz’in normal yahut nemli seviyelerde kaldığı görüldü.
Tarımın kalbi sayılan İç Anadolu’dan Batı ve Güney bölgelerine kadar geniş bir alanda yağış yetersizliği ve toprak nemi kaybı üretimi olumsuz etkiliyor.
Kadıoğlu, Ülkemiz’nin iklim değişikliğinin etkisiyle derinleşen bir kuraklık kriziyle karşı karşıya olduğunu belirtti.
Kuraklığın bir hastalık benzeri türlere ve şiddet derecelerine ayrıldığını belirten Kadıoğlu, “En yaygın kullanılan sınıflandırma MGM’nin SPI bazlı meteorolojik kuraklık kategorileridir. Bu sınıflandırmada olağanüstü oldukça şiddetli kurak en kötü durumdur. Bunun yanında tarımsal kuraklık, hidrolojik kuraklık ve sosyo-ekonomik kuraklık benzeri farklı türler de vardır. Ülkemiz’de şu an tüm kategorilerde endişe verici bir tabloyla karşı karşıyayız, 12 aylık periyotta ülkenin yüzde 70’i ‘şiddetli kurak’ yahut daha yüksek kategoride. 24 aylık periyotta Batı ve Güney bölgelerimiz olağanüstü oldukça şiddetli kurak seviyesinde.” ifadelerini kullandı.
Kadıoğlu, su kıtlığının nedenlerinin doğru anlaşılması gerektiğini, sorunu yalnızca kuraklık ve iklim değişikliğine bağlamanın çözümü imkansız hale getireceğini vurguladı.
Meteorolojik kuraklıkta İstanbul’un “orta-şiddetli kurak”, Ankara ve Konya’nın “olağanüstü şiddetli kurak”, İzmir ve Antalya’nın ise “oldukça şiddetli kurak” kategorisinde olduğunu aktaran Kadıoğlu, hidrolojik kuraklıkta da barajların alarm verdiğini ifade etti.
Kadıoğlu, İstanbul’da baraj doluluk oranlarının düştüğünü, Ankara ve İzmir’de de baraj seviyelerinin kritik boyutlara ulaştığına işaret ederek, “Özellikle Konya Ovası benzeri tarımın kalbi sayılan bölgelerde toprak nemi yetersiz kaldı. Bu durum, buğday ve mısır benzeri temel ürünlerde verim kaybına yol açarak üretimi düşürdü. Kuraklık su kesintileri ve artan su fiyatları benzeri doğrudan etkilerin yanı sıra, Adana ve Diyarbakır benzeri şehirlerde çiftçilerin göç etmesine neden olarak sosyal bir soruna da dönüşüyor.” değerlendirmesinde bulundu.
– “Marmara ve Ege, olağanüstü oldukça şiddetli kurak kategorisinde”
Bölgeler arasındaki farklılıklar bulunduğuna dikkati çeken Kadıoğlu, şöyle devam etti:
“Batı’da Marmara ve Ege, olağanüstü oldukça şiddetli kurak kategorisinde, İzmir ve Balıkesir aşırı kuraklık tehdidi altında. Akdeniz Bölgesi’nde Antalya şiddetli kurak kategorisinde, İç Anadolu en oldukça etkilenen bölge, Konya ve Ankara olağanüstü şiddetli kurak seviyesinde, yağışlarda yüzde 74’e varan azalış yaşandı. Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır orta kurak, Erzurum hafif kurak sınıfında. Doğu Karadeniz ise nispeten iyi durumda ve Trabzon benzeri şehirler normal yahut nemli seviyede.”
Kadıoğlu, kuraklık sebebiyle tarımsal üretim, ekolojik denge ve sosyo-ekonomik yaşamın olumsuz etkileneceğini vurgulayarak, “Tarımsal verimler düşüyor, gıda fiyatları artıyor, çiftçiler göç ediyor, su ve enerji kesintileri gündelik hayatı olumsuz etkiliyor. Eğer acil önlem alınmazsa, Ülkemiz 2050’ye kadar su fakiri ülke olma riskiyle karşı karşıya, yeraltı suları tükeniyor, sulak alanlar kayboluyor. İç Anadolu benzeri bölgeler çölleşme tehlikesiyle yüz yüze.” diye konuştu.
– Büyükşehirlerde kuraklık müdahale planı hazırlanmalı
Bütünleşik su yönetimi, modern tarımsal uygulamalar, su tasarrufu, tarım sigortaları ve erken uyarı sistemlerinin acilen devreye girmesi gerektiğinin altını çizen Kadıoğlu, İstanbul, Ankara ve İzmir benzeri büyükşehirlerde, Cape Town’un “Day Zero” yahut Avustralya’nın “Drought Response Plan” örneklerinden yararlanarak kendi kuraklık müdahale planlarını hazırlaması gerektiğini belirtti.
Kadıoğlu, ayrıca, yerel kuraklık izleme birimlerinin kurulması, yıllık su bütçelerinin hazırlanması, yağmur suyu hasadı uygulamalarının teşvik edilmesi, içme ve kullanım suyunun ayrılmasıyla bilim dışı söylemlerden kaçınılması gerektiğini ifade etti.
Kadıoğlu, su yönetiminde asıl kritik olanın risk yönetimi olduğunu vurgulayarak, su tükendikten ardından kriz yönetimiyle yapılabilecek bir şey kalmayacağını belirtti.
Kuraklık ile su kıtlığını ayırmak gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, “Bazı kentlerin problemi kuraklıktan oldukça su stresidir. Yani yüksek nüfus ve aşırı talebe karşı kısıtlı su arzı. Bu yerlerde yağışlar birkaç kat artsa bile su kıtlığı devam eder. Ülkemiz’de asıl sorun, kentlerin kapasite nüfusunu aşmasıdır.” aktardı.